10 Nisan 2014 Perşembe

Annem Annem






Türk müziğinde annenin ayrı bir yeri var. Anneye yazılıp da tutmayan şarkı yok bu ülkede. Senin kadar kimse sevmez, canımsın kanımsın, ver elini öpeyim, ah şimdi yanımda olsan dizeleriyle sıralı şarkılar, türküler. Şöyle bir hafızanızı yoklayın, illa ki sizin de ezberinizde tuttuğunuz bir anne şarkısı vardır. Müzik piyasası bu işten yeterince ekmek yemişken iş çekilen filmlere geldiğinde görüyoruz ki Türk sinemasında annelik olgusunun gerçek anlamda irdelendiği çok sayıda film yok. Aliye Rona'nın kendine has üslubuyla yarattığı karakterler üzerinden en fazla ataerkil aile yapısında sivrilen çatık kaşlı Anadolu kadınını biraz dikizleyebildik. Genel olarak Mürüvvet Sim, Adile Naşit gibi figürler daha çok annelik içgüdüsünün genel bir karikatürünü oluşturuyordu filmlerde. Yeşilçam'ın sayısız filminde yer almış annelerin ebeveyn-evlat ilişkisi üzerinden yarattığı tereddüdü, farklılığı ne yazık ki birçok filmde göremedik. 

Madeo, her şeyden önce bir annenin çocuğuyla arasındaki ilişkiyi masaya yatıran, masaya yatırdığı her mevzu üzerinden kendi teşhisini ortaya koyan ve bu teşhisin yarattığı sonuçları da izleyiciyle paylaşmayı başarabilen çok sağlam bir drama. 2000’ler ve sonrasında Hollywood dahil birçok ülke sinemasının beslendiği, bilhassa öykü anlatımı hususunda özgünlük ışıklarının dört bir tarafa yayıldığı Güney Kore sineması, Madeo ile bu konuda zirve yapmış diyebiliriz. 

Madeo, çok basit ve düz bir hikâyeyi anlatıyor gibi görünürken yönetmenin ortaya koyduğu üstün maharet sayesinde; birden fazla katmanı olan, vitrin önüne koyduğu hikâyeyi süre ilerledikçe yoğunlaştırmayı başaran, çok ama çok iyi oyunculuklar sayesinde göz kamaştıran sağlam bir seyir haline dönüşmeyi başarıyor.

Yönetmen Joon-ho Bong dünyanın dikkatini ikinci uzun metrajı “Salinui Chueok” ile çekmeyi başarmıştı. 2003 yapımı film, son derece hazin ve dehşet verici bir seri cinayet öyküsünü izleyende hiçbir eğretilik yaratmayan bir mizah dozajıyla anlatıyordu. Gülmek ile ağlamak duygularının yoğun bir şekilde birbirine karıştığı film, 34 yaşındaki genç bir yönetmen için gerçekten çok büyük bir başarıydı. Ardından gelen 2006 yapımı “Gwoemul” ile bilim kurgu sularına el atan yönetmen, metropolün orta yerinde bir su canavarının ortaya çıkışını ve yarattığı dehşeti yine bir önceki filminde olduğu gibi hüzün ve muzipliğin birbirine karıştığı özgün bir üslupla anlatıyordu. 

Madeo’nun genel yapısına baktığımızda ise Bong’un mizahi üslubunu tamamen bir kenara bıraktığını söyleyebiliriz. Nispeten daha önce çektiği filmlere konu olan cinayetlerin, ölümlerin daha gerisinde duran bir ana temaya sahip olmasına rağmen Madeo’da yönetmen keskin bir dramı doğrudan seyirciye geçirme yolunu seçiyor. Bunu yaparken de seçtiği yöntemlerle ve oyunculuktan aldığı verimle başarıya ulaşıyor. Filmin ortalarına doğru sanki araya atılmış bir sahne gibi duran iki üç saniyelik bir görüntüyü filmin sonlarına doğru en vurucu yerde açıklayarak seyircinin zihninde adeta bir flaş patlamasına sebep oluyor. Hikâyenin akışı ve ana içeriği tıpkı diğer filmlerinde de olduğu gibi klasik öykü anlatımının doğurduğu bir sebep sonuç ilişkisine gitmiyor. Yani daha açık ifade etmek gerekirse, aslında katilin kim olduğu yönetmenin hiç de umrunda değil. Bu bir anne oğul filmi. Joon-ho Bong anne ile oğlunun arasında yaşanan gelgitler, zorluklar ve bağlar arasında salınıp duran seyirciyi iyi ile kötünün bitmek bilmez sorgulamasına götürecek cinsten diyaloglarla, sahnelerle örseliyor. Filmin geçen her dakikasında seyirci olarak filmin daha çok içine giriyor, daha fazla heyecanlanıyor ama bir o kadar da tersyüz oluyorsunuz. Madeo’nun bütün başarısının ana kaynağı da burada yatıyor. Tamamen haz eşiği üzerinden yürüyen gizemli cinayet öyküsünü anlatan bir filmi izlediğini sanan seyirciyi çemberinin içine aldığı anda ağır, kasvetli ve keskin bir dramatik öykünün takipçisi haline getiriyor.

Sözün özü, Madeo taş gibi bir film. Oyunculuk, senaryo, yönetmenlik dört dörtlük. Konu yemek olduğunda denizden babam çıksa yerim diyenlerdenseniz, Güney Kore’den viral video çıksa izlerim şiarıyla hareket etmenin tam da sırası. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder